Blog Archive

Wednesday, January 12, 2011

Gezegenin Geleceği

Pike araştırma şirketinin yayınladığı bir rapora göre, 2011 yılı elektrikli otomobil sektörünün ticari sürdürülebilirliği açısından çok önemli bir yıl olacak. Fiyat duyarlılığı, sürüm endişesi, şarj istasyonları ağı, şarj süresi gibi pek çok konuda ciddi belirsizlikler devam ediyor. Bu soruların cevapları sadece gerçek deneyim sonrasında verilebilecek. Raporda yer alan tahminlere göre, elektrikli otomobil kullanıcılarının büyük bir bölümü, bu araçları satın almayacak, fakat kiralamayı tercih edecek. Öte yandan yakıt hücresi ile çalışan otomobil satışları az sayıda, fakat artan bir şekilde gerçekleşecek. Avrupa’da pek çok hükümet çevreci ve tasarruflu elektrikli araçların yaygınlaşması için teşvikler vermeye başlarken, hükümet liderleri de bu araçların ilk sahibi olup öncülük etmek istiyor. Bu yarışta öne geçen Portekiz Başbakanı Jose Socrates, dünyada elektrikli otomobile ilk sahip olan devlet adamı oldu. Tayyip Erdoğan ise sadece deneme sürüşü yapmakla yetindi. Türkiye’de elektrikli arabalar ile ilgili gösterilere değil ciddi adımlara ihtiyacımız var, petrol ve elektrik hibridi ulaşım araçları ise hâlâ teşviklerini bekliyor.
Dünya genelinde 400 bin çalışanı bulunan dev bir enerji şirketi ABD’de 593 MW’lık bir rüzgâr enerjisi kontratı imzalayacağını açıkladı. Karada yapılacak rüzgar çiftlikleri için her biri 2.3 MW kapasitede toplam 258 rüzgar türbini teslim edilecek. 2012 yılında tamamlanacak çiftlikler 190 bin konutun enerji ihtiyacını karşılayabilecek. Rüzgâr santralini yapacak şirket, sunduğu ürünler ve Çevre Portföyü’nü oluşturan çözümler sayesinde 2010 yılı genelinde, müşterilerinin karbon emisyonlarının 270 milyon ton oranında azalmasını sağladığını iddia ediyor. Bu oran Hong Kong, Londra, New Yorki Tokyo, Delhi ve Singapur’un bir yıllık toplam karbon emisyonuna denk geliyor. Rüzgar ve güneşin enerji ihtiyacımızı sağlama konusunda oldukça başarılı ve kolay bir çözüm olduğu ortada… Neden Türkiye hükümeti hâlâ ithal kömür ve nükleerde israr ediyor? Güneş ve rüzgâr bize yeterken.
Bakın Hindistan, güneş enerjisi alanında dünya lideri olmayı hedefliyor. Hindistan başbakanı Manmohan Singh, bu hedefin sadece Hindistan'ın enerji açığını kapatmak açısından değil, arz güvenliğini sağlamak ve küresel ısınma ile mücadele etmek açısından da çok önem taşıdığını dile getirdi. Hindistan, maalesef halen toplam enerji üretiminin yüzde 55'ini kömürden sağlıyor. Yenilenebilir enerjinin ise yüze 10'luk bir payı var. Bu yüzde onluk payın çoğu rüzgar enerjisine bağlı yani rahatlıkla kullanabilecekleri güneş enerjisinden neredeyse hiç faydalanmıyorlar.
Neyseki alınan yeni bir kararla, Hindistan Ulusal Güneş Amaçları Belgesi 2022 yılına kadar güneş enerjisinden 20 bin MW elektrik hedefliyor. Uzmanlar güneş enerjisinin çok büyük bir büyüme potansiyeline sahip olduğuna dikkat çekiyorlar. Hindistan'da bugün 80 bin köyün elektriği yok. Yine uzmanların da ifade ettiği gibi ve bizim her zaman dile getirdiğimiz gibi bu köylerin elektriğe kavuşması için en etkili ve en ucuz yöntem her evin çatısına güneş paneli yerleştirmek. Türkiye başbakanının da en kısa sürede Hindistan başbakanı gibi, ülkenin enerji kaynağı arayışlarını, gezegenin ömrünü kısaltan yollara değil, yenilenebilir enerji kaynaklarına çevirmesini diliyoruz.
Loç vadisi halkı ve destekçileri açıklanan HES santraline ilişkin yürütmeyi durdurma kararının ardından şirket önünde 28 gündür sürdürdükleri oturma eylemlerine dün bir basın açıklaması ile son verdiler. Basına açıklamayı Loç Vadisi Platformu adına Zafer Keçin yaptı. Loç’lular şirketi uyararak "Bilin ki, Loç Vadisi`nin nefesi ensenizde olacaktır. Bunu iyice kafanıza koyun" vadimize tek bir kazma dahi vurulsa bizler yaşam savunucuları olarak, yine burada şirket önünde toplanacağız ve eylemlerimiz büyüyerek devam edecek" dediler. Bu hukuki zafer sadece Loç halkına değil, Türkiye’nin heryerinde yaşam alanlarını korumaya çalışan doğa savunucularına da moral kaynağı oldu.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar, yani GDO'lu ürünler için ABD'nin Avrupa ülkelerine baskı yaptığı ortaya çıktı. Olayı sızdıran ise yine WikiLeaks...The Guardian'ın yayımladığı son belgelerden, bu kez Türkiye'nin de sıklıkla konuştuğu bir konu GDO'lu ürünler çıktı. 2007’de Fransa'nın genetiği değiştirilmiş mısır tohumunu yasaklaması, Paris'teki Amerikan Büyükelçisi Carig Slapleton'u kızdırdı. Büyükelçi, o dönem, ABD Başkanı Bush'a derhal bir mektup yazarak bu ürünleri yasaklayan ülkelerin cezalandırılmasını istemiş. WikiLeaks'in yayınladığı 2008 tarihli bir diğer belgeye göre, genetiğiyle oynanmış tohum sektörünün, Amerikan ticari ve stratejik çıkarları için ne kadar büyük bir önem arz ettiğinin altı çiziliyor. Hatta ülkelerde GDO’lara karşı çıkan rahipler yüzünden 2005 yılında ABD'li diplomatlar Vatikan'da Katolik Kilisesi'nin liderleriyle görüşüyor ve kilise yetkililerinin GDO'lu ürünleri onaylamaları isteniyor. Yıl 2011 ve GDO’lu ürünlerin yaygınlaşması için ABD’nin verdiği mücadele sürüyor, Türkiye’de etiketleme zorunluluğu bile almak büyük bir mücadele gerektirdi. Önemli olan GDO şirketlerinin kârları mı yoksa halkın sağlığı mı?

Kaynak: http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=27708

No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.