Blog Archive

Tuesday, October 23, 2012

Zamları millî rüzgâr türbini önleyecek


15 Ekim 2012 / GÜRHAN SAVGI

MİLRES Projesi, 2023’e kadar rüzgârdan elektrik üretmek için harcayacağımız 30 milyar doların mümkün olduğunca cepte kalması için yapılıyor. Tabii bir de bu memleketin insanına yeni bir ekmek kapısı açmak için...

Millî Rüzgâr Türbini (MİLRES) Projesi kapsamında imal edilen ilk türbinimiz 2013 senesi içinde İstanbul’un Terkos Gölü kıyısında elektrik üretmeye başlayacak. “Ne var bunda?” demeyin. Bu türbinler dönmeye başladığında, kabaran elektrik faturalarının da çaresi olacak. Peki, millî rüzgâr türbini elektrikte fiyat artışına nasıl engel olabilir? Bu sorunun cevabı; enerji kaynakları ve teknolojilerinde dışarıya bağımlı olmamız.

Bu kötü gidişe son verilmesi için sadece elektriğe çevirdiğimiz enerji kaynaklarının yurtiçinden temin edilmesi yetmiyor. Kaynakları elektriğe çeviren teknoloji ve ekipmanların da mümkün olduğunca iç piyasada üretilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’deki elektrik santralleri büyük ölçüde dış ülkelerin teknoloji ve malzemeleriyle kuruluyor. Durum böyle olunca rüzgâr, güneş, kömür, nükleer, su gibi kaynakları elektriğe çeviren santraller yüksek bedellere mal oluyor. Bu yatırım bedelleri tüketiciye zam olarak dönüyor.

Bu kısır döngüyü kırmak üzere harekete geçen birileri var. MİLRES Projesi’ni hayata geçirmek için ortak çalışmanın güzel bir örneği sergileniyor. Ankara’daki OSTİM Sanayi Bölgesi Vakfı’nın koordinasyonunda; Sabancı Üniversitesi, Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK MAM), Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ (TAI), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve İstanbul Ulaşım projeye katkıda bulunuyor. MİLRES’teki ana amaç; 2023’e kadar kurulması planlanan 20 bin megavat gücünde (MW), yatırım tutarı yaklaşık 30 milyar doları bulacak rüzgâr santrallerini mümkün olduğunca millî imkânlarla kurmak, bu alanda yerli yan sanayi oluşturmak.

Enerji Bakanlığı’nın 1 Kasım 2007’de lisans başvurusu kabul etmeye başladığı rüzgâr enerjisi sektöründe 78 bin MW’lık başvuru yapıldı. Oysa 2023’teki hedef 20 bin MW idi. Böylece Türkiye’de yüz milyarca dolarlık yeni bir sektör oluşmaya başladı. Ekonominin üzerinde ağır bir yük olarak duran ithal enerjiye bağımlılığı azaltmayı amaçlayan MİLRES Projesi’nin başında OSTİM Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan bulunuyor. Çelikdoğan, Türkiye’nin hâlen rüzgâr santrali kurmak için Almanya ve İspanya başta olmak üzere bu sektörde ileri gitmiş ülkelere büyük maddi kaynak aktardığını belirtiyor. Kurulan millî rüzgâr türbinlerinin ekonomiye çift yanlı bir katkı sağlayacağını belirten Çelikdoğan, şunları söylüyor: “Rüzgâr türbinleri bugünkü faiz oranları ile 7-8 senede kendini amorti edecek. Diğer yandan petrol ve doğalgaz ithalatını azaltarak cari açığın azalmasına önemli katkı sağlayacak. Yurtiçinde bir sektör ve istihdam alanı kazanacağız.”

Dünya çapında söz sahibi rüzgâr türbini üreticileri genellikle tasarım ve montajı yapıyor. Parçaları, alanında uzmanlaşmış başka şirketlere ürettiriyor. Bu yapıdan ilham alınan MİLRES Projesi’nde de her iş ehline verilmiş. Rüzgâr türbini kanatlarının tasarımını TAI, dişli kutusu ve aktarım elemanlarının tasarımını Boğaziçi Üniversitesi, elektrik akımını düzenleme işlerini İstanbul Ulaşım, jeneratör ve alternatör gibi bölümleri TÜBİTAK MAM üstlenmiş. Montaj ve kurumu da OSTİM Vakfı taahhüt etmiş. Ortaklar imalat işlerini Ar-Ge için gerekli olan yap-bozdan yüksünmeyecek şirketlerle yürütüyor.  Anadolu’nun dört bir yanından rüzgâr santralindeki parçaları yapabilecek şirketler belirleniyor ve aralarından seçim yapılıyor. Başlangıçta fedakârlık yapan sanayiciler eğer proje başarılabilirse yeni oluşacak bir sektörde öncü olma avantajına kavuşacak.

Millet olarak ortak iş yapma disiplinimizin zayıf olduğu söylenir. MİLRES Projesi’nde ise ortaklar bu sözü geçersiz kılarcasına çalışıyor. Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan’a karşılaştıkları güçlükleri soruyoruz. Bu kadar paydaşı bir araya getirmenin zorluklarını aştıklarını belirten Çelikdoğan, karşılaştıkları diğer bir problemi şöyle anlatıyor: “MİLRES, TÜBİTAK destekli bir proje. Projenin kabulü tam 3 sene sürdü. Onayın uzun zamana yayılması Ar-Ge’deki en zayıf tarafımız. Projeyi değerlendirirken bulduğunuz hakem heyetleri konuya tam hâkim olamıyor. Duraklıyor, karar veremiyor. Bir insanın karar vermesi için en az projeyi hazırlayanlar kadar tecrübe ve bilgisi olması lazım. Bunlar yok. Revizyonlar, revizyonlar… Abartmıyorum, bir kamyon dolusu evrak hazırladık. Tam bıkıp bırakıyorduk ki projemiz kabul olundu.”

İşte böyle bir bariyeri aşarak başlayan proje ileriki dönemde de bir dizi bürokrasiyle karşılaşmış. Çelikdoğan, TÜBİTAK’ın bugünkü uygulamalarıyla Ar-Ge projesi yapmanın çok zor olduğunu ifade ediyor: “Mesela projede yabancı uzman çalıştırayım diyorsunuz, reddediliyor. ‘Bu tasarımı tamamen TC vatandaşları yapacak’ diyorlar. Bu, bir futbol takımına ‘Yerli oyuncularla oyna, Avrupa şampiyonu ol’ demek gibi bir şey. Diğer bir problem de projeyi sunduktan sonra ihtiyaç listesi değiştirmenin çok zor olması. TÜBİTAK tüm desteğini satın alma disiplini altında yapıyor. Bu da bilimsel çalışmanın karakterine uygun değil. Ancak haklı oldukları taraf var ki bunu istismar edenler var. Yani para alıp proje bitirme derdinde olmayanlar… Ama yaşla kuruyu ayırmak TÜBİTAK’a düşüyor. Benim tavsiyem, TÜBİTAK’ın stratejik projelere, güvenebileceği, kendi görevlendirdiği uzmanları yerleştirmesi.”

Devrim otomobili gibi olmasın

2013’te İstanbul Terkos Gölü kıyısında dönmeye başlayacak millî türbinin üreteceği elektriği İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) kullanacak. 60 metrelik bir direğin üzerine kurulacak kanat ve türbinler 30 ton ağırlığında olacak. Sistem 500 KW elektrik üretecek. İleriki dönemde türbinlerin gücü 2500 KW’ya kadar yükseltilecek. Tüm bunlar başarıldıktan sonra projenin sürdürülmesi ve ticari hâle getirilmesi icap ediyor. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi, büyük mücadelelerle tamamlandıktan sonra akim kalan projeler mezarlığı gibi. Nuri Demirağ’ın uçak fabrikası, Devrim otomobili tarih sayfalarındaki çarpıcı ibretlik misallerden. Çelikdoğan, millî rüzgâr türbini ve benzeri projelerin yaşatılması için öncelikle Ar-Ge destekleri ve bunları kullanma usullerinde değişiklik yapılması gerektiğini söylüyor. Ona göre, başarılı olan projeler için de mutlaka bir finans modeli kurulmalı. Çelikdoğan’a göre hâlihazırda bu tür projelerin finansı için devletin elinde şablonlar var. Şablon konulup ‘Buna uy’ deniyor. Bu durumda da 100 projeden 5’i yoluna devam edebiliyor. Engeli aşabilenler genelde büyük sermaye şirketlerinin projeleri oluyor. Çelikdoğan’ın tavsiyesi; tasarımı, üretimi ve fizibilitesi uygun olan projelerde devletin üretim için arsa ve kredi desteği vermesi. Devletin, denetleyici olmanın yanı sıra teşvik eden ve kolaylaştıran bir aktör olarak sürece aktif olarak katılması gerekiyor.


Kaynak: http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-33858-.html

No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.