Blog Archive

Friday, August 24, 2012

Nükleer Yalanlar

Akkuyu’ya yapılacak santralın maliyeti nedeniyle, ‘ucuz’ enerjinin fiyatının artacağının ilk işaretleri gelmeye başladı
Nükleer yalanlar

Ucuz, temiz, güvenli elektrik üretimi, dışa bağımlılığın azalması ve teknoloji kazanımı gerekçesiyle nükleer santral kurulması savunulmuştu. Gelinen noktada Akkuyu Nükleer Santralı’nın maliyetinin daha şimdiden 5 milyar dolar artacağı duyuruldu. Bu üretilen elektriğin fiyatına da otomatik olarak yansıyacak.

Rusya’nın nükleer santral kuracak şirketinin genel müdürü, 20 milyar dolarlık santral maliyetinin Türklerden alınacak teçhizatlarla aşağı indirileceğini söyledi. Bu durumda nükleer santraldan daha ucuza mı elektrik üretilecek?

Evet bu açıklamadan sadece 15 gün önce Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Vladimir Ivanovsky, “Başlangıç maliyeti 20 milyar dolar. Ancak bu rakamdan daha yüksek olacak. Sanıyorum 25 milyar dolara çıkabilir” açıklaması, Rus Interfax Ajansı’nın geçtiği haberlerde yer almıştı. Nedense bu maliyet artışı bizim medyamızında kıyıda köşede kalırken, birden bire 15 gün sonra şirket genel müdürünün kubbeli nükleer santral maketiyle yaptığı toplantıdaki maliyetin indirileceği iddiası büyük şaşaa ile karşılandı. Öncelikle tüm dünyadaki örnekler ve nükleer santral inşa sürecinin uzunluğu dikkate alındığında, maliyet azalışı bir kenara artış olacağı kesindir. Zaten o günlerde Enerji Bakanımız Taner Yıldız da “Bu maliyet artışı bizi bağlamaz, bizi bağlayan alım garantili tarifenin sabitliği ile ilgilidir” yanıtını vermişti. Ancak bu açıklama kağıt üzerinde gerçek olsa da gerçek hayatta olası değil.

İddialı bir ifade gibi gelebilir, ama Akkuyu Nükleer Santralı’nı savunmak için söylenen gayri ciddi açıklamalar da karar vericilerin bu işe inanmadıklarını düşündürüyor. Yoksa nükleer santralın olası riski, tüpgaz, bekarlık veya yıldırım çarpması ile mukayese edilebilir mi? Bu durum nükleerin bilimsel ve ekonomik temel dışında hayali bir düzeyde ele alınmasına neden oluyor. Rus şirketi, muhafazakar çevreler tarafından çokça eleştirilen toplum mühendisliğini, piyasacı anlayış kapsamında “PR” (halkla ilişkiler) çalışmasıyla nükleer santral için yürütüyor görünüyor. Böylece birden bire 15 gün önce artacağı açıklanan maliyetin, Türk şirketlerden yapılacak teçhizat alımıyla azaltılacağı ortalığa saçılıyor. Maliyet artışının üzerini ideolojik ve bu tür hayali söylemler örterken, gerçekte müneccim olmaya gerek yok, tabi ki bu para bizim cebimizden çıkacak. Türkiye’nin Rusya ile yaptığı uluslararası anlaşma gereği, Türkiye nükleer santraldan üretilecek elektriği satın alma sözü verdi. Yatırımı Ruslar yapacak, santralın sahibi olacak, paralarını da bize elektrik satarak çıkaracaklar. Akkuyu’ya kurulması düşünülen santralda her biri 1200 MW’lık (megavat) 4 reaktör olması planlanıyor. Türkiye, 2 reaktörün üreteceği elektriğin yüzde 70’ini, diğer 2 reaktörün üreteceği elektriğin ise yüzde 30’unu 15 yıl boyunca Rus şirketinden (Akkuyu NGS A.Ş.) satın alacak. Fiyatı da belli; kilovatsaat (kWh) başına 12.35 dolar sent ödenecek. Türkiye, 15 yılda satın alma garantisi verdiği 415 milyar kWh’lik elektrik karşılığında böylece 51 milyar dolar ödeyecektir. Ancak satın alma garantisi dışında kalan santral kapasitesi ölçüsünde daha fazla üretim gerçekleştireceği dikkate alındığında (4 bin 800 MW gücündeki santralın yıllık üretim kapasitesi 40 milyar kWh); bu üretim için de 12.35’lik fiyattan satış yapacağı varsayılırsa, 15 yılda garantili ve garantisiz elektrik alımı karşılığında Türkiye Rusya’ya 74.4 milyar ödeyecektir.

Nükleer santral ile ilgili olası fiyat değişiklikleri bize nasıl yansıyacak?

Rus Büyükelçisi’nin açıkladığı 5 milyar dolar veya daha fazla fiyat farkını, Ruslar Türkiye’den isteyebilir. Türkiye de “Anlaşmada böyle bir şey yok” deyip yatırıma ortak olmayı reddedebilir. Ruslar, bu defa da alım garantisi için verilen fiyatın yükseltilmesini isteyebilir. Üçüncü seçenek ise inşaata devam edip, bu artışı faturalara yansıtmaları. Ruslar serbest piyasaya daha yüksek fiyattan elektrik satabilirler. Başka türlü maliyeti çıkarmaları mümkün değil. Türkiye olası fiyat artışını öyle ya da böyle ödeyecek ve bu bizden yani tüketicilerden tahsil edilecek.

Nükleer santral işinde maliyetler öngörülemiyor mu?

Batı Avrupa’da yeni nükleer reaktör inşa eden iki tecrübeli ülke var; Finlandiya ve Fransa. Finlandiya’da inşaatına 2005’te başlanan reaktörün 2009’da devreye girmesi bekleniyordu. İnşaat hala sürüyor, en erken 2014’te reaktör elektrik üretmeye başlayacak. Bu gecikme sonucunda 3 milyar Avro’ya mal olması beklenen reaktörün maliyeti 6 milyar Avro’yu geçti. Fransa’da inşaatına Finlandiya’dan 2 yıl sonra başlanan reaktör de söylenildiği gibi 4 yılda bitirilemedi. 2016 yılında biterse Fransızlar bayram edecek, maliyeti de yine söylendiği gibi 3 milyar Avro’da kalmadı, şimdiden 6 milyarı gördü.

Nükleer enerji bir müteahhitle anlaşıp apartman yaptırmaya ne yazık ki benzemiyor. Nükleerde siz müteahhitle parayı verip el sıkışsanız bile, inşaat sırasında fiyatın artması ve müteahhidin kapınızı daha fazla para için çalması sürpriz olmaz. KWh başına 1000 ABD Doları’ndan başlayan fiyatlar, 6 bin dolara dayanmıştır.

Nükleer santral savunucuları 3 gerekçe üzerinde duruyorlardı: 1) Dışa bağımlılığı azaltacak. 2) Ucuz, temiz ve güvenilir elektrik olacak. 3) Nükleer teknolojiye sahip olmamızı sağlayacak. Bu gerekçeler artık pek dillendirilmiyor. Sizce bunun nedeni nedir?

Nükleer enerji işinde, “şeffaflık” görüntüsü altında gerçekler insanlardan gizlenir, veriler cımbızlanarak halkın bilgisine sunulur. Fukuşima ardından kamuoyuna yansıyan açıklama ve raporlar da bunun son örneğini oluşturuyor. Ülkemizde de şeffaflık görüntüsü altında gerçeklerin nasıl gündemden düşürüldüğüne en son temmuz ayında tanık olduk. Nükleer santralın teknolojisi, teknik ve ekonomik boyutları, çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri gibi ciddi konular yerine, amaç sanki estetik bir tasarım yapmakmış gibi, kimisine göre kubbeli, kimisine göre Osmanlı mimarisi, kimisine göre Anadolu esintisi nükleer santral mimarisi olacağı haberleri hemen hemen tüm gazetelerde boy boy yer aldı. Evet nükleer santralın mimarisi şeffaf, teknolojisi değil. Oysa gerçeklerin her yönüyle olduğu gibi halkın denetimine açılması “demokrasinin” olmazsa olmazıdır. Ne yazık ki Akkuyu için yürütülen devletlerarası anlaşma süreci de, Sinop için yürütülen süreç de böyle bir denetime açık değildir. Durum böyle olunca artık kamuoyunu ikna için gerekçeye falan gerek yok. Nükleer teknolojinin ucuz, güvenilir ve temiz olmadığı; dışa bağımlılık sorunumuzu da çözmeyeceği artık bugün yaşanan gerçeklerle gün bir ortadadır. Nükleer teknolojiye sahip olmamız hakkında belki bir iki şey söyleyebiliriz. Çokça verilen bir örnektir; İsviçre’den cebinize bir saat koyarak ülkenize gelirseniz saat teknolojisini ülkenize getirmiş olmuyorsunuz. Ülkemizde ilk hidrolik santral 1902’de, ilk termik santral 1914’te yapıldı. Üzerlerinden nerede ise 100 yıl geçti. Termik ve hidrolik santral sanayimiz ve teknolojimiz var mı? Var olan sadece bakım, işletme ve ihaleye çıkma bilgi becerileri. Yıllardır söylenmesine ve bazı girişimlere rağmen, hala ağır elektromekanik ekipman sanayisinde ve teknolojisinde yokuz. Milli tip kömür santral kazanı yapma ihalesi gibi komiklikler de işin cabası. Nükleer nasıl farklı olacak ki? Çin ve Güney Kore bu alanda yani teknolojiye sahip olma konusunu ihale kontratlarında olmazsa olmaz dayattıkları için bu alanlarda bir yerlere geldiler. Akkuyu kontratı ile nükleer teknoloji transferinden de söz edilemez. Bir atasözümüzün dediği gibi; “Bakmakla usta olunsaydı köpek kasap olurdu.”

Orhan ÖRÜCÜ - Elektrik Mühendisi

Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi, Enerji Eki, Agustos 2012

No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.