Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) Basın Açıklaması - 11 Eylül 2009
YAŞANAN SEL FELAKETLERİ DOĞAL AFET OLARAK TANIMLANAMAZ.
Günlerdir, aylardır, yıllardır aynı sahneyi yaşıyoruz. Ödediğimiz faturalar da giderek büyüyor.
Yağmurun yağması, bir doğa etkinliğidir. Ancak halkımızın “Kırk İkindi Yağmurları” olarak adlandırdığı yağmurlar yağmıyor artık. Uzun süre yağmayıp, bir anda çok miktarda yağması, sel olup akması da doğal bir afet olarak tanımlanamaz.
Yaşananlar ; Ormanları tahrip etmenin ve yağmalamanın, altın çıkarma adına, maden çıkarma adına, doğayı katletmenin, her gün bir yenisi planlanan fosil yakıtlara dayalı termik santrallerin, sürekli olarak ülkemize transferi yapılan kirli teknolojilerin yarattığı Küresel Isınmanın sonucudur.
Tarım alanlarını, özelleştirme, aşırı kâr hırsı ve rant beklentisi ile, sözüm ona planlı (!) ya da plansız, ama yok edercesine imara ya da sanayiye açarsanız ve hızla betonlaştırırsanız, derelerin üstüne beton dökerek, dere yataklarını sanayi ya da yerleşim alanı olarak planlayarak yağmanın önünü açarsanız. Yağan yağmurun doğal akış yollarını yapay müdahalelerle keser, suyun akışını engellerseniz, ve elbette daha büyük ölçekte çevreyi hunharca kirletir doğayı hızla yok ederseniz, kıyılarda, denizleri doldurarak, doğaya müdahale eder ve doğal yaşamı yok ederseniz,
Karşılaşacağınız sonuç çok açık ve bellidir. İklimler değişecektir.
Doğa kendisine yönelen talan ve yağma boyutlu müdahaleye karşı şiddetle, olağandışı düzeyde yanıt verecektir. Yağmurların yağış yoğunlukları değişecektir. Depremlerin şiddeti artacaktır.
Topraklar çölleşecektir. Denizler tsunami ile adeta kükreyecektir. Elbette sonuç, faturalar, onlarca, yüzlerce binlerce, on binlerce can kaybı, yaralı ve hesap edilemez değer kaybı olarak önümüze çıkacaktır.
Hiç kimse birkaç gündür Marmara Bölgemizde, hemen her yıl Karadeniz Bölgemizde yaşanan sel felaketlerine, can ve mal kayıplarına “doğal afet” diyerek sorumlulukları nın üstünü örtmesin. Suçu doğaya yüklemesin.
Ülkemizde çevre dostları, yıllardır doğa ile barışık yaşamanın öneminin altını çiziyor. TÜRÇEP, bünyesinde örgütlenmiş yüzlerce çevre örgütü, bölge çevre platformları ile yıllardır ülkedeki tüm doğa ve çevre dostlarının sesini, taleplerini, yetkililere, sorumlulara ulaştırmaya çalışıyor.
Çözümler üretiyor. Uygulamaya çağırıyor. Bunun için eylemler yapıyor, hukuk mücadelesi veriyor, sesinin çıktığınca, gücünün yettiğince haykırıyor, gözaltına alınıyor. Ormanlarımızı talan etmeyin, Tarım alanlarımızı yok etmeyin, Kıyılar yağmalanmasın, denizler doldurulmasın, Karadeniz otoyol projesi örneği doğa katili projelerden artık vazgeçilsin. Kıyı boyunca uzanan yeşil alanlar, ormanlar, dereler yok edilmesin.
Su ve su kaynakları özelleştirilmesin, Altın aramalarına son verilsin, İmar planlarını değiştirmek yoluyla yapılan talanlara son verilsin, İmar planlarının yapımına kent halkı ve uzman bilim kuruluşları katılsın.
Bakın afet alanlarına;
Selimpaşa, birinci sınıf tarım alanları imara açılmış, yazlık konut alanlarında neredeyse toprakla buluşmak olanaksızlaşmış. Trakya’nın tahıl ambarı, birinci sınıf tarım alanları hızla betonlaştırılarak sanayiye ve konut alanlarına terk edilmiş. İstanbul çevresi yeşil alanlar, ormanlar hızla imara açılmış, talan edilmiş ve ediliyor.Köprü yapacağız, otoyol yapacağız diyerek ormanlar yok edilmiş, topraklar betonlaştırılmış.
Bütün bu yapılanların sonucu elbette yaşadıklarımız olacaktır. Yaşanan sadece sel felaketi değildir. Dere yatağına yapılmış Tır Parkı’nda ve Ayamama Deresinde ortaya çıkan kimyasal madde dolu bidonların çevreye vereceği zararların ne kadar farkındayız. Bunlar kimin umurunda?
İnsan yaşamı, doğal çevre, kimyasal maddelerle, atıklarla doğrudan tehdit altında. Yetkili ve sorumlular ne yapıyor? İstanbul’un merkezinde dere boyunu imara açanlar, sanayi yatırımlarına izin verenler bu sorumsuzlukları ile yetkilerini kullanmaya daha ne kadar devam edecekler?
Sorumsuz Sorumlulardan hiç mi hesap sorulmayacak !
Yaşadıklarımız DOĞAL AFET değildir. Bu, açıkça toplu bir CİNAYETTİR, DOĞA ve İNSAN KATLİAMI’ dır.. Bu; talan ve yağmanın açık bedelidir. Bu; rant ve kâra dayalı yönetim anlayışının iflasıdır. Bu; var olan yönetim anlayışının mutlak değişmesi gerektiğinin açık göstergesidir.
TÜRÇEP, tüm sorumsuz sorumluları, yetkilileri bu talan ve yağma anlayışına son vermeye, bir kez daha DOĞA ile barışık yaşamın gereklerini yapmaya, bu doğrultuda somut adımlar atmaya çağırmaktadır. TÜRÇEP, herkesi doğal ve çevresel değerleri korumak, yapılan yanlışlara yüksek sesle karşı çıkmak için, daha duyarlı olmaya, yaşam haklarını savunmaya, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak için sorumlu davranmaya davet etmektedir.
TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU (TÜRÇEP)
Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar
TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU(TÜRÇEP) Koordinatörü
YAŞANAN SEL FELAKETLERİ DOĞAL AFET OLARAK TANIMLANAMAZ.
Günlerdir, aylardır, yıllardır aynı sahneyi yaşıyoruz. Ödediğimiz faturalar da giderek büyüyor.
Yağmurun yağması, bir doğa etkinliğidir. Ancak halkımızın “Kırk İkindi Yağmurları” olarak adlandırdığı yağmurlar yağmıyor artık. Uzun süre yağmayıp, bir anda çok miktarda yağması, sel olup akması da doğal bir afet olarak tanımlanamaz.
Yaşananlar ; Ormanları tahrip etmenin ve yağmalamanın, altın çıkarma adına, maden çıkarma adına, doğayı katletmenin, her gün bir yenisi planlanan fosil yakıtlara dayalı termik santrallerin, sürekli olarak ülkemize transferi yapılan kirli teknolojilerin yarattığı Küresel Isınmanın sonucudur.
Tarım alanlarını, özelleştirme, aşırı kâr hırsı ve rant beklentisi ile, sözüm ona planlı (!) ya da plansız, ama yok edercesine imara ya da sanayiye açarsanız ve hızla betonlaştırırsanız, derelerin üstüne beton dökerek, dere yataklarını sanayi ya da yerleşim alanı olarak planlayarak yağmanın önünü açarsanız. Yağan yağmurun doğal akış yollarını yapay müdahalelerle keser, suyun akışını engellerseniz, ve elbette daha büyük ölçekte çevreyi hunharca kirletir doğayı hızla yok ederseniz, kıyılarda, denizleri doldurarak, doğaya müdahale eder ve doğal yaşamı yok ederseniz,
Karşılaşacağınız sonuç çok açık ve bellidir. İklimler değişecektir.
Doğa kendisine yönelen talan ve yağma boyutlu müdahaleye karşı şiddetle, olağandışı düzeyde yanıt verecektir. Yağmurların yağış yoğunlukları değişecektir. Depremlerin şiddeti artacaktır.
Topraklar çölleşecektir. Denizler tsunami ile adeta kükreyecektir. Elbette sonuç, faturalar, onlarca, yüzlerce binlerce, on binlerce can kaybı, yaralı ve hesap edilemez değer kaybı olarak önümüze çıkacaktır.
Hiç kimse birkaç gündür Marmara Bölgemizde, hemen her yıl Karadeniz Bölgemizde yaşanan sel felaketlerine, can ve mal kayıplarına “doğal afet” diyerek sorumlulukları nın üstünü örtmesin. Suçu doğaya yüklemesin.
Ülkemizde çevre dostları, yıllardır doğa ile barışık yaşamanın öneminin altını çiziyor. TÜRÇEP, bünyesinde örgütlenmiş yüzlerce çevre örgütü, bölge çevre platformları ile yıllardır ülkedeki tüm doğa ve çevre dostlarının sesini, taleplerini, yetkililere, sorumlulara ulaştırmaya çalışıyor.
Çözümler üretiyor. Uygulamaya çağırıyor. Bunun için eylemler yapıyor, hukuk mücadelesi veriyor, sesinin çıktığınca, gücünün yettiğince haykırıyor, gözaltına alınıyor. Ormanlarımızı talan etmeyin, Tarım alanlarımızı yok etmeyin, Kıyılar yağmalanmasın, denizler doldurulmasın, Karadeniz otoyol projesi örneği doğa katili projelerden artık vazgeçilsin. Kıyı boyunca uzanan yeşil alanlar, ormanlar, dereler yok edilmesin.
Su ve su kaynakları özelleştirilmesin, Altın aramalarına son verilsin, İmar planlarını değiştirmek yoluyla yapılan talanlara son verilsin, İmar planlarının yapımına kent halkı ve uzman bilim kuruluşları katılsın.
Bakın afet alanlarına;
Selimpaşa, birinci sınıf tarım alanları imara açılmış, yazlık konut alanlarında neredeyse toprakla buluşmak olanaksızlaşmış. Trakya’nın tahıl ambarı, birinci sınıf tarım alanları hızla betonlaştırılarak sanayiye ve konut alanlarına terk edilmiş. İstanbul çevresi yeşil alanlar, ormanlar hızla imara açılmış, talan edilmiş ve ediliyor.Köprü yapacağız, otoyol yapacağız diyerek ormanlar yok edilmiş, topraklar betonlaştırılmış.
Bütün bu yapılanların sonucu elbette yaşadıklarımız olacaktır. Yaşanan sadece sel felaketi değildir. Dere yatağına yapılmış Tır Parkı’nda ve Ayamama Deresinde ortaya çıkan kimyasal madde dolu bidonların çevreye vereceği zararların ne kadar farkındayız. Bunlar kimin umurunda?
İnsan yaşamı, doğal çevre, kimyasal maddelerle, atıklarla doğrudan tehdit altında. Yetkili ve sorumlular ne yapıyor? İstanbul’un merkezinde dere boyunu imara açanlar, sanayi yatırımlarına izin verenler bu sorumsuzlukları ile yetkilerini kullanmaya daha ne kadar devam edecekler?
Sorumsuz Sorumlulardan hiç mi hesap sorulmayacak !
Yaşadıklarımız DOĞAL AFET değildir. Bu, açıkça toplu bir CİNAYETTİR, DOĞA ve İNSAN KATLİAMI’ dır.. Bu; talan ve yağmanın açık bedelidir. Bu; rant ve kâra dayalı yönetim anlayışının iflasıdır. Bu; var olan yönetim anlayışının mutlak değişmesi gerektiğinin açık göstergesidir.
TÜRÇEP, tüm sorumsuz sorumluları, yetkilileri bu talan ve yağma anlayışına son vermeye, bir kez daha DOĞA ile barışık yaşamın gereklerini yapmaya, bu doğrultuda somut adımlar atmaya çağırmaktadır. TÜRÇEP, herkesi doğal ve çevresel değerleri korumak, yapılan yanlışlara yüksek sesle karşı çıkmak için, daha duyarlı olmaya, yaşam haklarını savunmaya, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak için sorumlu davranmaya davet etmektedir.
TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU (TÜRÇEP)
Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar
TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU(TÜRÇEP) Koordinatörü
No comments:
Post a Comment
Note: Only a member of this blog may post a comment.