Blog Archive

Friday, August 21, 2009

Rüzgar Enerjisi Sempozyumu - 4-5 Haziran 2009 - Samsun

Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına saygıyla sevgiyle, dostlukla selamlıyorum. Elektrik Mühendisleri Odamız tarafından düzenlenen Rüzgâr Enerjisi Sempozyumu‘nda sizlerle bir arada olmanın bir büyük onurunu yaşıyorum.

Değerli konuklar,

Şüphesiz bir meslek alanının ve mesleğin bağlı olduğu sektörü, yaşanılan dönemin sorunlarından ayrı tutarak konuşma yapmak çok anlamlı olmuyor.

Oda Başkanım konuşmasında sektörün içinde bulunduğu durumları, ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlarla ilişkilendirerek odamızın görüşleri ile birlikte aktardı.

Oda başkanımın kapsamlı değerlendirmesi üzerine benim de bazı cümlelerin altını çizmem şimdi burada bir genel zorunluluktur. Dünyayı ve ülkemizi bizim gördüğümüz şekli ile tanımlamanın, burada sektörün değerlendirilmesinde bir önsöz olacağı kanısındayım.

Bugünün dünyasına ve ülkemizin bugününe bir meslek örgütü sorumluluğumuzla baktığımızda güzel sözler söylemek ne yazık ki, kolay olmuyor.

Son 30 yıldır içine sokulduğumuz kapitalist küreselleşmenin sonuçları bugün ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin %2‘sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kuzey ile güney arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, varsıllarla yoksullar arasındaki fark gittikçe açılıyor. Ülkemizde de yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği biçimde yaşanan süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmi tartışılmaz ve geri döndürülemez, kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına giriyorlar.

İşsizlik rekorları kırılıyor bu ülkede. Yoksulluk ve sefalet almış başını gidiyor. Kapitalist küreselleşmenin küresel krizi emekçileri teğet geçmiyor. Zenginler krizi fırsata çevirip zenginliklerine zenginlik katarak yaşamaya devam ediyorlar. Adaletsizliğin adaletsizlik olarak, açlığın açlık olarak sürüp gitmesini sağlamak için kapitalist küreselleşmenin bu düzenini korumaktan söz ediyorlar. Kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı krizden, bağımlı ülkelerin ağır biçimde etkileneceği açıktır. Başbakan‘ın muhtemelen kendisinin de inanmadığı "kriz bizi teğet geçecek" öngörüsüne rağmen, dış borç stoku milli gelirinin %40‘ına yaklaşan ülkenin, son yıllarda gerçekleştirdiği dış kaynağa bağımlı büyümenin bedelini ödemesi kaçınılmaz görünüyor. IMF ipine bir kez daha sarılacağı anlaşılan siyasal iktidarın emekçilere "mali disiplin"den başka bir önerisinin olmayacağı anlaşılıyor. Bunun ise daha çok vergi, daha az kamu harcaması anlamına geldiğini biliyoruz. Yani daha çok işsizlik ve alt-orta sınıfların daha fazla yoksullaşması yaşanacak. Önümüzdeki dönem mühendisleri, teknik elemanları karanlık bir gelecek beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Değerli konuklar,

İşte böylesi bir Türkiye ortamda bu sempozyumumuzda Enerji sektörünün bir parçasını rüzgâr enerjisini konuşacağız.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve tüm birimlerinin gündeminde enerji sorunları ile çözüm yolları hep birinci sırada olmuştur. Çalışma dönemlerinde tüm birimlerimizde enerji tüm yanları ile tartışılmakta, biriktirilenler üyelerin ve kamuoyunun gündemine taşınmaktadır.

Günümüz dünyasında enerji, uluslararası siyaset alanında stratejik bir boyuta sahiptir.

Kriz, uluslararası siyaset ve enerji pazarındaki gelişmeler, dünyanın enerji sorunlarında refah ve barıştan çok farklı bir yönelime girildiğini, yatırımlarda ertelemeler ve sorunların sert süreçlere aktarılacağını göstermektedir. Artacak olan petrol talebinin karşılanmasının güçlükleri ve doğalgaz pazarı paylaşımıyla ilgili sorunlar dolayısıyla fosil yakıtların fiyatlarında önemli artışlar olacaktır. Kısacası, kriz nedeniyle Türkiye‘nin elektrik enerjisi talebindeki % 5 civarındaki düşme gibi güncel durumlar sorun ertelemeciliğine yol açmamalıdır. Son beş yıl itibarıyla Türkiye‘nin birincil enerji tüketimi ve elektrik enerjisi tüketiminin sürekli artmakta olması ayrıca gözetilmelidir.

Türkiye‘nin toplam enerji tüketiminin yalnızca % 25‘i yerli üretimle karşılanmaktadır. Yani enerjideki dışa bağımlılık oranımız % 75 düzeyindedir. Stratejik bir planlamadan yoksunluk; özelleştirme, serbestleştirme politikaları; kamu kuruluşlarının parçalanması, küçültülmesi; ithal doğalgaza dayalı elektrik enerjisi üretim tesislerinin teşvik edilmesi, doğalgaz santrallerine verilen ticari taahhütler nedeniyle linyit yakıtlı santraller ve hidroelektrik santrallerin gerekli iyileştirme çalışmalarının yapılmaması; kamunun enerji yatırımlarından çekilerek, zengin linyit rezervleri ve hidrolik kaynakları ile yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın yeterince değerlendirilmemesi, söz konusu dışa bağımlılığı oluşturan başlıca faktörler olarak sıralanabilir.

Dünya Bankası‘nın dayattığı yapısal uyum düzenlemeleri, bölgedeki enerji kaynaklarına yakınlık, AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken, bu dış faktörler karşısında ülkenin ve ülke insanının ihtiyaçlarını öne çıkaran politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır. Oysa geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmak, merkezi ve stratejik bir planlama ile geleceği kurgulamak gerekmektedir. Ülkenin enerji konusunda geleceği; günü -ve kendini- kurtarma peşinde olan siyasi karar vericilere, kendini doğası gereği- küresel sermayenin uygulayıcısı olarak gören EPDK yöneticilerine, sadece kendi çıkarları penceresinden bakan belirli enerji kaynakları üzerine örgütlenen üretici derneklerine, OSB yöneticilerine, nükleer lobilere bırakılamayacak kadar önem arz etmektedir.

Oysa yapılması gereken, her bakımdan ülkeye özgün, ülke koşullarını gören bir noktadan merkezi ve stratejik bir planlamaya gidilmesidir. Bu planlama enerjinin üretim sürecinden dağıtım sürecine kadar süreklilik ve bütünlük göstermeli ve kamu eliyle doğal tekel yapısı içinde değerlendirilmelidir. Ve yine bu plan ve program gelecek dönemleri de bağlamalıdır.

Enerji kaynaklarına yönelik potansiyelimiz gerçekçi bir yaklaşımla ortaya konulmalıdır. Kömür ve petrol aramalarına önem verilmeli, kaynak ayrılmalıdır. Jeotermal potansiyelimiz özellikle sanayi, konut, tarım ve turizmde ivedilikle değerlendirilmelidir. Talep tahminleri gelişmiş ülkelerin modellerine göre değil ülkemiz özgün koşullarına göre geliştirilecek modellere göre yapılmalıdır. Rüzgâr, biomas-biokütle ve güneşe yönelik gelecek kurgusu mutlaka yapılmalı, toplam elektrik enerjisi içindeki payları süreç içerisinde arttırılmalıdır. Özellikle güneş enerjisine yönelik şimdiden bütçeden AR-GE çalışmaları için pay ayrılmalıdır. Yıllar itibariyle ithal enerji kaynaklarına bağımlılık aşağı çekilmeli, yeni doğalgaz kontratları yapılmamalıdır. Verimlilik, etkin kullanım ve tasarruf enerji projeksiyonları içerisinde yer almalıdır. Kayıp-kaçaklar OECD ortalamalarına çekilmelidir. Öz kaynakların (finansman kaynaklarının ve rezervlerin) en iyi şekilde değerlendirilmesi temel ölçüt alınarak, ülke düzeyinde enerjinin öncelik ve gereksinimlerinin tartışılıp, üzerinde tüm kesimlerce uzlaşılan enerji plan ve politikaları belirlenmelidir. Enerji üretiminde ulusal kaynaklara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir. Nükleer santral macerasından vazgeçilmelidir. Ülkemizde güneş, rüzgâr, jeotermal, biyogaz, biokütle, hidrojen vb. enerji kaynaklarının, şu an yeterince değerlendirilmeyen mevcut potansiyelleri, verimli bir şekilde değerlendirilmeli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi için düzenlemeler bir an önce yaşama geçirilmelidir. Tüketim ve üretim projeksiyonları sağlıklı saptanmalı ve nesnel ölçütlerle modeller geliştirilmelidir. Enerji güvenliğini sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması, denetlenmesi ve çevrenin korunması katılımcılığı teşvik eden şeffaf yönetimler eliyle yapılmalıdır. Teknik ve ekonomik fizibilite, çevre etki değerlendirme, teknoloji seçimi, yatırım, işletme aşamaları ve tüketici bilincinin yükseltilmesi için her seviyede kadroların yetiştirilmesi ve sürekli eğitimi şarttır. Çevre koruma ve enerji tasarrufu bilinci geliştirmeye ilköğretimden başlanmalıdır. Üniversitelerde, kamuda ve özel sektörde teknoloji geliştirme amaçlı araştırma- geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir.

Değerli Konuklar,

Türkiye‘nin Enerjide Kurulu gücü Mayıs 2009 itibarı ile 42.185 MW‘tır. Bunun 451,9 MW‘lık bölümü rüzgâr santralleridir. Türkiye‘nin ekonomik olarak kullanılabilir Rüzgâr potansiyelinin 47.849 MW olduğu düşünülürse, şu anki Rüzgâr Kurulu gücünün Türkiye‘nin rüzgâr potansiyeline göre oldukça küçük kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 2013 yılına kadar 12.000 MW‘a, 2020 yılına kadar da 19.000 MW‘a çıkarılması öngörülmektedir. Ancak bu öngörünün gerçekleşebilmesi için ciddi bir üretim ve iletim planlaması yapılması gerektiği de açıktır.

Bu etkinliğimizde bunları bilimin ve tekniğin ışığında hep birlikte bir kez daha değerlendireceğiz. Siyasi karar vericilerin burada söylenenlere sahip çıkmasını diliyorum.

Bitirirken, bu etkinliğimizi gerçekleştiren EMO Oda ve Şube Yöneticilerine, üniversite yönetimine, şube çalışanı arkadaşlarıma, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygılar sunuyorum.

Mehmet SOĞANCI
TMMOB
Yönetim Kurulu Başkanı


Kaynak: http://www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=5197&tipi=18

No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.