Ika Enerji Mühendislik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Yönetici Ortağı Koray Altınkılıç,rüzgar enerjisine verilecek ekstra desteklerin, Türkiye’nin 2023 yılında 20 bin MW kurulu güç hedefine ulaşmasını sağlayabileceğini söyledi.
İka Enerji Mühendislik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Yönetici Ortağı Koray Altınkılıç, Türkiye’nin rüzgâr enerjisi alanında 2023 yılında 20 bin MW’lik kurulu güç hedefini gerçekçi bulmadığını belirtti. Ancak Altınkılıç, mevcut desteklere ek olarak sunulabilecek bazı teşviklerin, bu hedefe ulaşılmasını sağlayabileceği görüşünde. Altınkılıç, Enerji Günlüğü’nün sorularını cevapladı.
Şirketiniz hakkında biraz genel bilgi verebilir misiniz?
İka Enerji, yeni bir şirket. Geçtiğimiz sene sonu itibariyle kurduğumuz bir şirket. Rüzgâr enerjisi üzerine proje üretimi, kontrat üretimi, şantiye üretimi yapmak üzere kurduğumuz bir şirket. Daha çok büyük ölçekli projelere hizmet vermek amacıyla başladık çalışmalara. Ama daha sonra lisanssız elektrik yönetmeliğinin çıkmasıyla beraber küçük ölçekli projelere de hizmet verme fırsatı yakaladık.2012 yılında kurulduktan hemen sonra Fas Krallığı’nda 50 MW’lık Foum El Oued Rüzgar Parkı projesinin kontrat yönetimi, proje yönetimi ve şantiye yönetimi kapsamlı işlerini aldık.
Nasıl aldınız bu işi?
Lahmeyer İnternational firması Türkiye Direktörü bizimle bağlantıya geçti ve ‘Bakın, böyle bir iş var, düşünür müsünüz’ diye sordu. Biz de kabul ettik. Bu şekilde 7-8 ay kadar, bu yılın Ağustos ayına kadar gidip gelerek ve bir grup arkadaşımız da sürekli orada kalacak şekilde inşaat, şantiye, montaj, kurulum, devreye alma hizmetlerinde koordinasyon, koordine, yönetim hizmeti verdik. Onun ardındanTürkiye’ye döndük.
Türkiye’de rüzgâr enerjisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bu konuda olumlu düşünüyorum. Belli bir hedefimiz var ülke olarak, 20 bin MW hedefimiz var. Açıkçası ben bu hedefi gerçekçi bulmuyorum. Bugüne kadar hayata geçirilmiş potansiyele ve kalan süreye bakarak gerçekçi olmadığını söylemek durumundayım. Çünkü sektörümüzde 2005’i milad sayalım, teşviklerin ortaya çıkması anlamında, 2005’ten itibaren bugün kurulu gücümüz hâlâ 2600- 2700 MW civarında. Hedef ise 2023 yılında 20 bin MW’a ulaşmak. Matematik olarak bunun gerçekleşme olasılığı yok. Bugüne kadar o eğriyi, hersene gerçekleşen MW kapasite rakamını gördüğünüzde zaten ulaşılamayacağı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Ancak olağanüstü, bir senede 2000 MW’lar falan üretilir, o zaman belki.
Peki neden bu kadar yavaş ilerliyor bu işler?
Onun arkasında hem devlet tarafından proje onay süreçlerinde, kabul süreçlerinde yaşanan sıkıntılar, yetersizlikler var, hem işveren tarafında projenin kredibilitesinin ispatlanması ve kredi bulması aşamasında yaşanan sıkıntılar var. İzin süreçlerinde yine ortaya çıkan sıkıntılar var. Bunlar hep süreci uzatıyor. Dolayısıyla 40-50 MW’lık orta çapta bir proje bile nereden baksanız bir buçuk iki senede hayata geçebiliyor. Bu gerçeklikleri düşündüğümüzde de 20 bin MW’a ulaşmak çok kolay değil. İmkânsız demek çok iddialı olur ama kolay olmadığı da ortada. Aslında burada herkese bir görev düşüyor. Herkes içinde olduğu süreci nasıl iyileştirebilir yada nasıl katkıda bulunabilir bunu düşünmesi lazım. Düşünüyor görünüyorlar. O yüzden ben sektörün geleceği hakkında umutsuz değilim ama 20 bin MW konusunda da iddialı olmamak gerektiğini düşünüyorum.
Süreci hızlandırmak için neler yapılmalı?
Şu anda benim gördüğüm kadarıyla, daha önce 2015 yılına kadar uygulanması gereken yerli üretim ekipmanlarına yönelik teşvikin süresi 2020 yılına kadar uzatıldığına yönelik çalışmalar yapıldığını okudum.Yani, 2020 yılına kadar devreye giren santraller teşvikten yararlanabilecekler. Bu iyi bir haber ama yönetmelik çıkmadı. Belki ekstra teşvikler de sağlanabilir. Örneğin rüzgâr enerjisinin devlet tarafından alım fiyatının belki 7. 3 sentten daha yüksek bir rakama çıkması yatırımcı, üretici açısından çok büyük teşvik olur. Hatta sorunu hemen çözer, bir bakmışsınız 20 bin MW’a ulaşmışız. Ödendikten sonra yapılır, neden yapılmasın?
Türkiye’de projelere finans sağlamada bankalarla ne tür sorunlar yaşanıyor?
Benim takip ettiğim kadarıyla Türkiye’de proje finansmanı henüz yok. Projeye hem kendini ispat etmesi, teknik verilerle bir proje ekibinin bankanın oluşturmuş olduğu konsorsiyum karşısında, bir teknik ekip karşısında onu ispat etmesi ve projenin belli bir sürede artık kendini amorti edeceğini ispat etmesi sonunda ortaya çıkan bir krediden ziyade, daha böyle hareket imkânı dar olan, kredi oranları biraz daha sabitlenmiş, rakamları çok daha önceden belli bir süreç izleniyor. Rakamlar çok da saklanacak, gizlenecek rakamlar değil. Belli faiz oranlarında bankalar 10-12 sene vadeyle kredi verebiliyorlar. Türk bankaları da veriyor artık, bu güzel bir şey. Ama bunun adı kesinlikle proje kredisi değil, bir projeye verilen kredi olarak görmek lazım. Böyle bir şey var, ne güzel, olması da iyidir. Ama dediğim gibi kredi oranları daha makul olabilir.
Yabancı bankaların, marka/ürün şartlı destekleri var galiba…
Yabancı bankaların kredi verirken kendi ülkelerinin ürünlerini kullanma şartı getirmeleri bilinen bir durum. Çok da şaşırtıcı değil tabii ki. Sonuçta o bankalar o kendi ülkelerinin Eximbank’larından destek de alıyorlardır diye tahmin ediyorum. Dolayısıyla bir ülkenin parası başka bir ülkede değerlenecekse tabii ki o ülkeden gelen bir ekipmanın burada sanayiye kazandırılmasını istemeleri doğal bir yaklaşım. Bunun önüne geçmek çok kolay değil aslına bakarsanız. Yani hem parayı öbür taraf verecek ve hem de ‘benim ürünüm kullanılsın’ denmeyecek… Bu çok kolay söylenebilecek bir şey değil. Ama şöyle bir şey var: Ürün seçimi, kredinin seçimiyle orantılı. Biliyorsunuz seçilen türbin özelliklerinin o sahaya uymasıyla ilgili bir şey. Türbinin milliyetinden önce türbinin teknik özellikleri irdeleniyor. Ondan sonra türbinin milliyetine geliniyor, ondan sonra belki de kredi sağlayan kurumun milliyetiyle bir şekilde özdeşleşme aranıyor. Hatta türbin firması kendisi böyle çözümlerle geliyor. Ben bunu satarım ama sana şu bankadan kredi de sağlayabilirim diyor. İşveren zaten hazır almaya, dolayısıyla çok güzel bir işbirliği oluyor. Bunu yapan birçok firma var.
Ar-Ge çalışmalarınız ne durumda?
Ar-Ge departmanımız daha çok hangi projelerde hangi aşamalarda ne gibi sıkıntılarla karşılaştığımız üzerine yoğunlaşıyor. Yani ‘spesifik bir konu alalım, onu ileri bir aşamaya taşıyalım’dan ziyade, biz şu konuda sıkıntı yaşadık bunu nasıl çözebiliriz, buna nasıl alternatif çözüm üretebiliriz şeklinde biraz geriye dönük iyileştirme şeklinde çalışıyor. O nedenle tam bir Ar-Ge çalışması olduğu söylenemez. Öyle bir çalışma disiplinimizolduğunu söylemem çok doğru olmaz.
Reference:
http://enerjigunlugu.net/ruzg%C3%A2rda-hedefe-ulasilabilir-ama_6329.html?Pagenum1=4&Pagenum=4&id=6329&yid=#.Utwx-hCE_IU